Beyond god

Galaksiler düz bir çizgiye dönüşüp geride kalırken gemiyi gülümseyerek inceledi. Einstein yanılmıştı işte. Göstergelere göz attı. Bedeninde hiçbir anomali gözükmüyordu, basınç sabitti ve karbon filtresi ona sonsuza kadar oksijen ve besin sağlayabilirdi. Tanrıların hızlı otobanında kuralsız ilerlerken tek açlığı doymayı bekliyordu. Evrenin sonunda bir restaurant var mıydı bilmiyordu, aslında evrenin bir sonu olduğundan da emin değildi, araştırmalar bileşenlerin devinimini açığa vursa da, o yaşlı ve inatçı gözleriyle görmeden inanmayacaktı. Tüm bir yaşam bu cevap için engellenmişti. Ya da tüm bir yaşam bu cevapla ödüllendirilmişti. Ekrandan gelen yeşil ışık genişleme hızını aştığını gösteriyordu ve ışık yaklaşık iki haftadır yanıyordu. Bu süre zarfında da geminin hızı katlanmıştı, ama evren de sonuna yetişmek için biraz fazla büyüktü. Bu açlık... Bu kör eden, hissizleştiren, dayanılmaz açlık... Bilinmeyenin mide asitleriyle parçalanan benliği renklerin içiçe geçtiği ekranın önünde dalgalanıyordu. 'Ne var sonunda? Ne? Bu siyah, korkunç büyük mağaranın ötesi var mı? Madde mi var orada, enerji mi, yoksa algılayamayacağım bir boşluk mu? Bir tanrı orada elinde dur tabelasıyla beni mi bekliyor? Öyle ise niye bu kadar uzakta? Ve asıl soru, tüm bu gereksiz işgal neden?' Gözleri ağırlaştı, sistem poduna uzandı, duvardaki düğmeye bastı. Belki ufak bir dondurulmanın zararı olmazdı, gemi yorgun hissetmesine izin vermese de dinlenmek istiyordu. Soğuk tüm organlarını hapsederken makine algılarını kapattı ve yaşam faliyetlerini durağan bir sessizlikle izlemeye başladı. Binlerce sessiz an sonra tiz bir sesle uyandı. Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu, tek hatırlayabildiği bir şey yapmak için bir şeyin içinde olduğuydu. Kafasını toparlayıp etrafına bakınca metal bir nesnenin içinde olduğunu gördü, küçük, beyaz ve hasarlı bir nesnenin içindeydi ve kulağını delen bir ses yükselip alçalıyordu. Üşüyordu, kendini incelemeye başladığında bedeninin bembeyaz olduğunu farketti, yoksa bedeni ölmüş müydü? Neredeydi, ne kadar süredir buradaydı ve hatırlayamadığı tüm o her şeye ne olmuştu? İçinde bulunduğu nesne bir şeye çarpmış gözüküyordu. Sendeledi ve çarpışmanın kırdığı konsola doğru ilerledi. Açılan deliklerden dışarıya bakmaya çalıştı. Ve gözleri şaşkınlıkla açıldı. Dışarıda, adamın teki elinde bir şişe ile ona gülümsüyordu. Daha da dikkatli bakınca çok tanıdık bir yüz olduğunu farketti. 'Belki de beni tanıyordur.' dedi içinden, 'Belki neler olup bittiğini anlatabilir.' Aklının ucunda bir yerlerde bir daha asla sahip olamayacağı cevapların soruları boşluğa savruldu ve bir daha hiç varolamayacak bir hayatın kederli bekleyişi de son sözleriyle beraber evrenin sonuna karıştı.

Hiç yorum yok: