Action!

Tam bir yıldır bir kadın beni kahrediyor. Aslında konuşamadığı için sadece gözlerini kırparak sorularıma cevap vermeye çalıştığı son iki senede de beni çok üzmeye başlamıştı. Ne severdi konuşmayı. Mentollü sigarasını yakar, dolu paketi bana verir ve tatlı tatlı, bazen hararetli, yükselip alçalan ahenkli sesiyle konuşurdu. Hareket edemediği için hastaneye yerleştirdiğimiz bu tüm yaşamı sabırsızlıkla ve sonsuz hareketle geçmiş enerji dolu güçlü kadının sessiz kederini omuzlarımda hissetmeye başlamamın üzerinden ise üç sene geçmiş. Ah, o tekerlekli sandalyeden başını eğip ayaklarının ucuna ne büyük bir nefretle bakardı. Yine de hastanenin bahçesinde iki küçük çocuk olup gezindiğimiz zaman yüzünde beliren masum gülücük her şeyi unuttururdu. Ayakta duramadığı için yürürken birisine muhtaç olduğu dört sene öncesi ise hep beraber yere düşüp kahkahalara boğulduğumuz akşamlarla dolu. Yürürdü, yürümek isterdi, yaşamı boyunca hiç dinlenememişti ve sanırım artık yorgunluğun ne demek olduğunu unutmuştu. Bedeni de unutsaydı ya! Halbuki yeni aldığı bastonunu bir mızrak gibi yaşlı bedenine saplamayı istediği beş sene öncesine kadar o hiç yaşlanmaz, hiç rahatsızlanmaz, hiç hastalanmaz, sadece Olimpos'u özleyen kudretli bir tanrıça gibi eski günlerden bahsederdi bana. Ah! O kart sesimle söylediğim türküleri ne iştahla ve sevgiyle dinlerdi. Elimden tutup emekli maaşını almaya gittiğimiz ve sonra da beni şımarttığı onca seneler ise akan yaşlara rağmen net olarak gözümün önünde sıcak bir anı olarak duruyor. Ya okuldan döndüğümde onun geldiğini anlayıp neşeyle eve koşturduğum ve gülerek kapıyı açtığı o bahar seneleri? Nasıl da hızla akmış zaman, nasıl da biz tadını çıkartmaya fırsat bulamadan kaçmış. Bulutsu bedenini toprağa bırakayım diye bana verdikleri ve geride kalan tüm o yaşam parçacıklarını benliğime sindirdiğim o günden beri, tam bir yıldır bir kadın beni kahrediyor. Ama yine de size anneannemin öldüğünü söylemeyeceğim, her tanrıça gibi; o da kendini hala canlı sanıyor.

Hiç yorum yok: