Star to star, dust to dust.

Hep melankolik anlarında tanrının varolmasını isteyen bencil nihilist çocuğu hatırladınız mı? Gecenin sonsuzluklarında yanıp sönen gizemli elçiliklerin ışıklarını izlerken onların tanrının trilyonlarca göz kırpışı olduğunu hayal eden? Evrendeki anlamsız eşitsizliğe bakıp tüm bunları dengeleyecek ilahi bir adalet masalına kendini kaptıran o küçük çocuğu? Ne yaramaz ve haince sırıtırdı yüzünüze, saklanamazdınız, kaçamazdınız, ilkel benliğinize işleyip bilinçaltınızda altıpatları ile hoyrat kahkahalar atardı. 'Varım ve varolacağım!' İnsanın unuttuğunu sandığı özlemli dualar ne kadar garip zamanlarda oltaya takılıyor. 'Var mısın?' Üstelik her şey öyle kaotik bir ritm ile yaşanıyor ki, sebeplerde payı olduğunu düşünen karbon canlı sonuçlara katlanamıyor. 'Varoldular.' Sizi terkedip kendime dönüyorum, biletim çok eski ve ömür boyu garantisi var. Şehrin aidiyesini geride bırakmış küflü bir bölgesinde semayı izliyorum, nihilist çocuk beni izliyor. Yıldızlar ile karşılıklı bakışıyoruz, nihilist çocuk bana bakıyor. 'Var mısın?' diye dökülüyor soru hissiz dudaklarımdan, nihilist çocuk ironiyle cevaplıyor. 'Var!' Terlemeye başlıyorum, soruların da cevapların da olmadığı bir yere gitmek istiyorum, kurtulmak için çaresiz bir adım atarak. 'Soruyu kime sorduğunu bile bilmiyorsun.' diyor nihilist çocuk. Her zaman haklı çıkmak isteyen aptal özgüvenim konuşmayı devralıyor. 'Sen cevaptan bile emin değilsin!' O hain gülüşüyle her şeyi mahvediyor nihilist çocuk ve sözlerine boğuluyorum. 'İzotropik bir evrende başını kaldırıp incelediğin boşluk, senin boşluğun. Yıldızlara sorduğun sorular ise kendine sorduklarındır. Varsın. Varım. Varolacağız.'

Hiç yorum yok: